Amerika’nın Sokullu Mehmet Paşa’sı İktidardan Ayrılınca

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 
11 Eylül terror saldırıları olduğunda, bu tarihin bir milad olduğu ve dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı tezi işlenmişti. Amerika'nın orta doğudan başlayarak Kuzey Kore’ye kadar dünyaya yeni bir şekil verme çabası, Irak ve Afganistan operasyonları kendi ocağındaki yangını daha da körükledi. 20 Mart 2003’te başlayan ve 31 Ağustos 2010 tarihinde birliklerin çekilmesi ile sona eren Irak Savaşı’nın tahmin edilen maliyeti 3 trilyon dolar oldu. Savaşın başladığı 2003’ten itibaren Amerikan bütçesi 2007’ye kadar her yıl 500 milyar doların üzerinde açık verdi. 2008 yılında 1 trilyon ve 2009 yılında da 1.9 trilyon dolar açık veren bütçe, yedi yılda 10 trilyon dolar eksiye geçti.
Artan iç ve dış borçların en büyük alacaklısı ise Çin. Yabancılar 1988 yılında Amerikan hazine bonolarının yüzde 13’üne sahipken, bu miktar 2007 yılında yüzde 25’e çıktı. Mayıs 2010 itibariyle Amerikan hazine bonolarının 867 milyar doları Çinlilerin, 786 milyar doları Japonların, 350 milyar doları da İngilizlerin elinde.

RAKAMLAR VE İNSANLAR
Pek çok rakamsal veriyi ardı ardına sıralayıp Amerika’daki son 10 yıldaki gerilemeyi gözler önüne sermek ekonomistler için daha uygun bir yöntem. Günlük yaşantıdaki detaylardan örnekler vererek Amerikan Rüyası’ndaki değişikliklere göz atalım.

Almanya’dan ABD’ye ilk kez gelen kuzenimi New Jersey’nin Newark Havaalanı’ndan alıp eve getirdiğimde, yolda ilk sorduğu soru: ‘Amerika herşey gerçekten bu kadar eski mi?’ oldu. Dökülen bir havalimanı terminali, 1930’larda yapılmış köprüler, yollar. Artık içi küf tutmuş 70 yıllık evler, onun için tam bir hayal kırıklığıydı. New York manzarasını görene kadar da hayal kırıklığı sona ermemişti. Tabii bu Amerika’daki tüm havalanlarının bu kadar perişan olduğu anlamına gelmiyor. Yavaş da olsa yenilenen değişen yatırımlar var. Ancak bitirme süresi o kadar uzun ki adeta ömür törpüsü. New York'a gelip gidenler bilir, JFK Havalimanı'na giden yoldaki bakım ve onarım çalışmaları yaklaşık 10 yıldır sürmekte.

Bugün Amerika’nın altyapısı yenilenmeye muhtaç ve hantal bir yapıda. Altyapısını bir Çin veya bir Japonya kadar hızlı yenileyemiyor. Çin 2009 yılında altyapı yatırımlarına 367 milyar dolar harcarken, Türkiye’nin sadece 2008-2012 yılları arasında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne harcamayı planladığı tutar 25 milyar dolar.

Başkan Barack Obama’nın 17 Şubat 2009’da Obama’nın imzalayarak yürürlüğe soktuğu 787 milyar dolarlık yardım paketinde 105 milyar dolar altyapı yatırımlarına ayrıldı. Ekonomiyi canlandırmak ve işsizliğin önüne geçmek için yıllardır ilk kez altyapıya ayrılan yatırım bu denli artırıldı.

Bu pakette ABD genelinde otobanlara ayrılan yatırım miktarı ise sadece 26.6 milyar dolar. Dünyanın en gözde yerleşim yerlerinden New York eyaletinin bu yardımdan aldığı toplam pay ise 1.1 milyar dolar. Bu paranın eyalet genelinde 443 projeye paylaştırılacağını da düşünürseniz her bir işin ne kadar küçük olduğu hakkında bir tahminde bulunabilirsiniz.

2008 yılında George Bush’un hazırladığı son bütçeden ülkenin altyapı yatırımlarının lokomotifleri Enerji ve Ulaştırma Bakanlıklarının toplam bütçesi 36 milyar dolarken, Amerika aynı yıl Irak ve Afganistan’daki savaşa 145 milyar dolar harcadı.

ALTYAPILARIN NOTU: D
Political Economy Research Institute tarafından 2009 yılında yapılan bir araştırmaya göre Amerika’nın altyapısını yüksek standartlarda yenileyebilmesi için yılda 148 milyar dolarlık bir kaynağa ihtiyacı var.  Raporda bu rakamın 93 milyar dolarının kamu, 55 milyar dolarının da özel sektör tarafından gerçekleştirilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Amerika, Gayri Safi Milli Hasıla’nın sadece yüzde 2’sini ülkenin altyapısına harcayabiliyor. Avrupa Birliği ülkeleri altyapıya gelirlerinin yüzde 5’ini, Çin ise yüzde 9’unu ayırıyor.

Amerika’daki köprü, yol, baraj, okul, demiryolu, havayolu, okul gibi 15 farklı alandaki altyapı yatırımlarına A’dan D’ye kadar not vererek değerlendirme yapan Amerikan Mühendisler Birliği, Amerika’nın altyapı yatırım kalemlerinden 11’ine D notunu uygun görüyor. Amerikalı mühendisler altyapının normal standartlara ulaşması için önümüzdeki beş yılda 2.2 trilyon dolar yatırım yapılması gerektiğinin altını çiziyor.

ASIL SORUN PARA DEĞİL TEMBELLİK
Süper Güç Amerika’nın kendisini yenilemesi için asıl ihtiyaç duyduğu şey her ne kadar para olarak görükse de, gündelik hayattaki gerçekler başka. Amerika’yı Amerika yapan ve süper güç olarak dünyaya kabul ettiren, 1800’lü yılların sonu 1900’lü yılların başında yaşayan çalışkan bir nesildi. Hemen hemen hepsi göçmenlerden veya çocuklarından oluşan bu nesil, Yeni Dünya’ya Amerikan Rüyası’nı gerçekleştirmek ve bu rüyanın ancak çalışmaktan geçtiğini bilenlerden oluşuyordu. Nitekim bıkmadan usanmadan çalıştılar. Bugün Empire State'ten, Chrsyler Building'e, eyaletler arası otobanlardan demir yollarına her şey o neslin eseri. Ömürleri günde 17-18 saat çalıştıkları iş yerlerinde, köprülerde, yollarda, gökdelen tepelerinde geçti. Otoyolunu, demiryolunu kazma-kürekle yapan neslin yerini bugün Amerika’da tembel, az çalışıp çok kazanan, üretmekten ve düşünmekten aciz bir nesil aldı. İki kuşak önce dünyanın en çalışkan insanlarının torunları artık haftada 40 saat çalışıp yılda ortalama 65 bin dolar kazanmanın rahatlığını yaşıyor. Eve temizliğe gelen bir temizlikçi bile iki saatte bir 10 dakikalık kahve molası almadan bir bardağın yerini değiştirmiyor. 

Servis sektörünün tüm yükünü ülkeye yeni göç eden göçmenler çekerken, Amerikanlaşan yeni göçmen nesil finans ve işletme dışında başka bir alanda boy göstermeyi kendine layık görmüyor. Göçmenlere 'işlerimizi elimizden alıyorlar' diye diş bileyen Amerikalılara, çiftliklerde kaçak çalışan çiftçilerden davet geldi. 'Buyrun gelin, işi size öğretelim ve bu işleri siz yapın'. Hatta bir de 'işlerimizi bizden geri alabilirsiniz' (www.takeourjobs.org) adıyla web sitesi açtılar. Haziran 2010 tarihinde yayına başlayan siteyi 3 milyon Amerikalı ziyaret etti. Bunlardan sadece 8 bin 600'ü çiftçilerin işlerini yapmaya aday olduğu söyledi. Ancak sadece 7 tanesi bizzat gidip tarlalarda hasat toplama cesareti gösterdi. Tarlalarda gidip göçmenlerde birlikte çalışan ve politik hicivleri ile ün yapan Stephen Colbert bir gün fasülye toplayanlarla zaman geçirdi ve deneyimlerini Amerikan Kongresi'nde paylaştı. Gün boyu fasülyeleri eğilerek güneşin altında toplamanın inanılmaz zor olduğunu söyleyen Colbert, Kongre'ye bir de çağrı yaptı: 'Lütfen beni bir daha bu işi yapmak zorunda bırakmayın.' 

YILDA YARIM MİLYON DOLAR KAZANAN MARANGOZLAR
TurkofAmerica Dergisi’nin 8. Yıl konserini düzenlediğimiz Carnegie Hall’de çalışan bir marangozun yılda 455 bin dolar kazandığını duyduğumda bunu şaka sanmıştım. Ancak araştırınca öğrendim ki, Amerika’da adeta bir mafya gibi teşkilatlanan ‘Union’ yani sendikalar üyelerine haksız kazanç sağlamada bulunmaz bir cazibe merkezi adeta. Siz saat ücreti 60 dolar olan bir demir ustasına ne kadar finansman sağlayıp bina yaptırabilirsiniz? Ya da saat ücreti 50 dolar olan bir duvar ustasına kaç kat duvar ördürebilirsiniz?

FBI’ın sitesinde yer alan bilgilere göre işçi maliyetlerindeki hızlı artış, sendikaların birer suç cennetine dönüşmesindeki önemli etkenlerden. Amerika’nın nerdeyse altıda birinde (50 milyon kişide) hiç olmayan göz kamaştırıcı sosyal haklar, sağlık sigortaları, emeklilik ikramiyeleri, sendikaları birer tatlı su yatağına dönüştürmüş durumda.

Bugün Amerika genelinde 75 bin sendika bulunuyor ve pek çoğu kendi fonunu kendi yönetiyor. FBI’ın verilerine göre 1980’li yılların ortalarında kamyon şoförlerinin 1000’den fazla sendikanın fonunu kontrol ediyordu ve yaklaşık 9 milyar dolarlık bir büyüklüğe sahipti.

Nitekim kriz döneminde fabrika kapatmak zorunda kalan Ford, GM ve Chresyler Detroit’teki tesislerinde çalıştırdığı sendikalı işçilerine ödediği sosyal haklar nedeniyle rakipleri ile yarışamaz hale geldi. Kriz öncesi Kasım 2008’de Detroit’te United Auto Workers sendikasına bağlı bir işçinin saat ücreti 70 dolar iken, yine ABD’nin West Virginia, Kentucky ve Alabama'da fabrikaları olan Toyota fabrikasında çalışanın bir işçinin saat ücreti 10 ile 20 dolar arasındaydı. 750 lokal sendikada 390 bin aktif üyesi, 600 bin emeklisi olan United Auto Workers sendikası için grevle bir fabrikayı dize getirmek hiç sorun olmasa gerek.

Nitekim 24 Eylül 2007 tarihinde General Motors’a karşı 59 farklı işyerinde 73 bin kişi greve gitti. Kanada'nın Oshawa ile Windsor şehirlerinde fabrikaların kapanması pahasına da olsa çalışanlar grevden geri dönmedi. Ardından gelen finansal kriz nedeniyle de devlet üç fabrikanın hisselerini satın alarak kısmi devletleştirdi. İşçinin kazandığı parada gözüm yok, yanlış anlaşılmasın. Üniversite bitirip, MBA yapanların saati 10 dolara çalıştığı bir düzende, uçurumun bu denli büyük olmasının bir izahı olmalı.  

Amerikan İşçi Bürosu Mayıs 2009 verilerine göre Amerika'da çalışabilir iş gücü nüfusu 155.1 milyon. Sendika sayısına oranlandığında, ortalama her sendikaya 2068 işçi düşüyor. Adı kapitalist olup da bu kadar sendikanın olduğu bir ülkede bırakın ucuzu, ortalama dünya standartlarında işçi maliyetini yakalama imkanı olabilir mi?  

İstanbul’da 400 milyon dolara maledilen bir gökdelen, New York’ta dış kaplamasını yaptıramazsınız. Bir örnekle açıklamak gerekirse, İstanbul’da Şişli’ye 40’ar katlı iki residence ve işyerinden oluşan Trump Plaza için 1 milyar dolar harcanırken, Manhattan 42. Cadde’de Bryant Park’ın karşısında bulunan 55 katlı Bank of America binası için de 1 milyar dolar harcandı. Türkiye’de iki gökdelen yapılırken, New York’ta bir tane yapılabiliyor. 

1999 yılında Georgia eyaletinde fabrika alarak üretime soyunan Zorlu Grubu, maliyetler karşısından o kadar bunaldı ki çareyi fabrikayı devredip Türkiye’ye dönmekte buldu. Üretimin tamamen yurt dışına kaydığı, finans ve  servis sektöründen başka istihdam yaratan kurumun olmadığı bir ülkede çark nasıl dönmeye devam edecek merak ediyorum.

Bir diğer önemli konu da, Amerikan İşçi Bürosu istatistiklerine göre çalışan nüfusun yüzde 25’inin 2012 yılında emekliye ayrılıyor olması. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası 1946-1964 yılları arasını kapsayan ve 'Baby Boom Generation' olarak anılan dönemde doğanların artık emeklilik devreleri geldi. Bu da piyasada yaklaşık 10 milyonluk nitelikli çalışana ihtiyaç duyulması anlamına geliyor.   

AMERİKA FAKİRLEŞİYOR MU?
Kişi başı ortalama geliri dünyanın en yüksek ülkesi olan Amerika’da son yıllardaki gelirdeki düşüş dikkat çekici. Amerika'daki yoksulluk oranı 2008 yılında yüzde 13.2'den 2009 yılında yüzde 14.3'e yükseldi. Yani 300 milyonluk ülkede yaklaşık 4.5 milyon kişi yoksulluk sınırında yaşıyor.

Bu rakam bugüne dek Amerika'da kaydedilen en yüksek artış olarak not ediliyor. Eylül ayında Amerikan İstatistik Bürosu tarafından açıklanan rakamlara göre dünyanın finans başkenti New York'ta yoksulluk oranı yüzde 15.8'e yükseldi. Sadece New York eyaletinde 3 milyonu aşkın kişi yoksulluk sınırında yaşıyor.

Buna karşılık 2009 yılı sonunda Amerika’nın en zengin 400 isminin toplam serveti 1.27 trilyon dolar.

ABD genelinde 1979 yılından 1989'a kadarki dönemde ortalama hane halkı gelir seviyesi 45 bin 325 dolardan 48 bin 279 dolara çıkarken ($2,954 artış), 1989'da 48 bin 279 dolar seviyesinde olan kişibaşı gelir 2000'de 52 bin 301 dolara yükseldi ($4,022 artış).

2000 yılında 52 bin 301 dolar olan ortalama kişibaşı gelir, 2007 yılında 51 bin 965 dolara düştü. Gelir seviyesi ortalama 336 dolar düşüş gösterdi.

Tarihi kaynaklar, Osmanlı İmparatorluğu’nda Duraklama Dönemi’nin başlangıcı olarak Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın 1579 tarihinde ölümünü gösterir. Kişisel kanaatim, Amerika için Duraklama Devri, Bill Clinton’un 20 Ocak 2001’de Başkanlık görevini Goerge Bush’a devretmesi veya 11 Eylül 2001 terör saldırıları ile birlikte başladı.

Duraklama Devri’nden Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar (1579-1923) geçen sürenin 344 yıl olduğu göz önünde bulundurulursa, Amerika’nın önünde bu durumdan kurtulmak için ne kadar uzun bir süre olduğu görülebilir.

Dünyanın çekim merkezleri asırlar boyu yer değiştirmeye devam ediyor. İnsanlığın ilk çıkış noktası Orta Doğu o dönemin güç merkeziyken, bu daha sonra Çin’e, ordan Avrupa’ya sonra da Amerika’ya kaydı. Şimdi bu dönüşümün yeniden bir yerlere kayması kaçınılmaz. Ancak bu bugünden yarına bir batış, yıkılma olarak algılanmamalı. 

ÜLKENİN DİNAMİKLERİNE
ABD bugün dünyada yeni teknolojinin üretim merkezi. Amerikan Patent Ofisi her yıl 150 binden fazla patent hakkı veriyor. 1950 yılından beri bilim alanında verilen Nobel ödüllerinin yarısı Amerikalı bilimadamlarına gidiyor. U.S.News & World Report dergisinin 2010 sıralamasına göre dünyanın en iyi 400 üniversitesinin 86’sı Amerika’da ve bu konuda ülke ilk sırada.

Ülkede üniversite ve lisanüstü okuyan yabancı öğrenci sayısı Open Doors raporuna göre 2008-2009 öğretim sezonunda 671 bindi. Yüksek öğrenim gören 18 milyon öğrencinin yüzde 3.7’si yabancı. Bu öğrenciler aynı zamanda dünyanın en iyi beyinleri.

Nitekim dünya devi Google’un kurucularından Sergey Mikhaylovich Brin Rus asıllı, Yahoo’nun kurucusu Jerry Yang Çinli, Youtube’un kurucularından Jawed Karim Bangladeşli, Microsoft’un kurucusu Bill Gates İngiliz-Alman-İskoç karışımı bir kökene sahip. Yani Amerika dünyanın dört bir yanından yetenekli beyinlere çekmeye devam ettikçe, diğer eksi yönlerini kapatmakta büyük bir avantaja sahip.

Dünya genelinde internet ortamında dolaşan tüm bilgi ve dökümanlar nerdeyse Amerikan şirketlerinin kontrolünde. Yani ülke bilgiyi kontrol etmek gibi büyük bir güce sahip. Türkiye’nin Güney Doğusu’ndaki PKK’lı teröristleri vurmak, Yemen’deki terör zanlısını uzaydan takip etmek veya Japonya’dan Kuzey Kore’yi gözetlemek için de Amerikan istihbaratına ihtiyaç var.

Dünyanın demokrasiyi ve adaleti kendi içinde en iyi sağlayan ülkesinin de yine Amerika olduğunu unutmamak gerekiyor. Bir ülke kendi iç adaletinde sapma yaşamadıkça, toplum yapısındaki yozlaşmaların önüne daha rahat geçebilir.

Washington, DC merkezli düşünce kuruluşu Pew Research Center'ın 2008 yılında yaptığı bir araştırmaya göre Amerika’da yaklaşık 2.3 milyon kişi demir parmaklıkların arkasında. Hükümet her yıl yaklaşık 50 milyar doları hapishanedeki tutuklular için harcıyor. Suça göz yumma Amerika’da rastlanılan bir olay değil. Suçu işleyen Amerika’nın en zengin iş kadınlarından olan Martha Stewart’ta olsa, Enron’un CEO’su Kenneth Lee Lay da olsa farketmiyor.

Amerika artı ve eksi yönleri ile yeni bir döneme doğru yelken alıyor. Tembellik mi, teknolojik yenilikler mi bu dönemde ağır basacak; yoksa Sokullu Mehmet Paşası'nı kaybeden ülke, yeni III. Selimler, II. Mahmutlar çıkarabilecek mi birlikte göreceğiz. 

Cemi Özyurt'u Twitter'dan Takip Etmek İçin
http://twitter.com/#!/cmlzyrt

Facebook

Youtube