Amerika’nın kültürünün bilinmesi gereken yönleri nelerdir?

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 
ABD’ye gelen ilk İngiliz kolonisi 1607 yılında Jamestown, Virginia’ya  ayak bastığında beraberinde yoksulluğunun dışında bir şey getirmemişti. Bu koloniyi 1627’de Mayflower Gemisi ile gelen ikinci İngiliz kolonisi izledi. Playmouth, Massachusetts’e gelen ikinci grup daha karaya adımını basmadan gemide ortak bir metin üzerine yemin etti. “Mayflower Compact” adı verilen anlaşma metnine göre herkes eşit şekilde yaşayacak ve hiçbir ayrımcılığa tabii tutulmayacaktı. Gemidekiler karaya bastıklarında da metne sadık kaldılar. Pek çok göçmen için Amerika’ya ulaşmak üzere bindiklere gemi mezar oldu. Çeşitli hastalıklar ve yiyecek sıkıntısından ötürü pek çok göçmen yolculuk sırasında öldü. 

1600’lü yıllardan yeni bir ülkenin kuruluşunun ilan edildiği 1776 yılına kadar göç edenlerin büyük çoğunluğunu İngiltere’den gelenler oluşturdu. Geldiklerinde kendilerini uçsuz bucaksız boş bir arazide buldular ve bu araziyi ancak çalışarak verimli hale getirebileceklerini düşündüler. Protestan inancında yer alan “Çalışmak Allah’a ibadettir” inanışı, ıssız ülkedeki göçmenlerin prensibi oldu.

Ülkenin baskın kültürünü de İngiltere’den gelen ilk göçmenlerin özellikleri belirledi. White Anglo Saxon Protestants (WASP) olarak adlandırılan grup, bugün hala ABD’yi yöneten ve etkin pozisyonlarda görevli insanların taşıması gereken özelliklerden oldu. Bugün 44 ABD başkanından 42’sinin WASP olması buna güzel bir örnek. Tek Katolik Başkan ise John F. Kennedy. Ülkenin yüzde 60’a yakınını Protestanlar oluştururken, Katolikler yüzde 27, Yahudiler yüzde 2’lik kısmı oluşturuyor. İslam ise yüzde 4’lük diğer dinler kategorisinde yer alıyor. 

GÖÇMENLER ÜLKESİ

Sayısı yaklaşık bir milyona yakın olan Amerikan yerlileri (Kızıldereliler) katliama uğrayıp toprakları ellerinden alındıktan sonra ülke tüm kapılarını göçmenlere açtı. 1815’te 8.4 milyon olan ABD’nin nüfusu 100 yılda yaklaşık 35 milyon göçmen alarak gelişti. 1908 yılında yaklaşık bir milyon göçmen yeni kıtaya ayak bastı. Ülkenin gelişimini dünyanın dört bir yanından gelen göçmenler el ele vererek sağladı. 1990’larda gelen göçmenlerin yüzde 90’ını Latin Amerika ülkelerinden gelenler oluşturdu. Bugün Güney Amerikalılar’ın sayısı Afro-Amerikalılar’ı geçmiş durumda. Amerikan İstatistik Bürosu’nun 2000 yılı verilerine göre Güney Amerikalı (Hispanic) nüfusu 38.8 milyona ulaştı. Bu da ülke nüfusunun yüzde 13’üne karşılık geliyor.    

BİREYSEL ÖZGÜRLÜK ve KENDİNE GÜVEN
Amerikan sisteminde bireylerde ön plana çıkan değerlerden kuşkusuz en önemlisi  özgürlük ve kendine güvendir. Amerikan karakterinin oluşmasında ilk göçmenlerin ülkelerinde etkilendikleri olumsuzluklar, bireysel özgürlüğü ön plana çıkarmada önemli bir faktör oldu. 

“Kendi ayakları üzerinde durma” inancı, Amerikan kültürünün bir diğer temel taşıdır. Çünkü Amerika’da yeni hayata başlayan ilk koloniler devletten, kiliseden, aristokrat kesimden veya her hangi bir sosyal kurumdan destek görmeyeceğini biliyordu. Onun için kendi ayakları üzerinde durmalıydı. Bugün Amerikalılar’ın aile içinde dahi birey olarak sadece kendilerinden sorumlu oldukları bilincinin yerleşmesi, ülkeyi kuranların yaşadıkları dönemdeki mecvut durumdan da etkilenerek doğmuştur.   

ÖNCE FİKİR, SONRA SİLAH SERBEST
Amerikalılar ilk ülkenin kurulduğu yıllardan itibaren devlete ya da her hangi bir otoritiye boyun eğmeme, güvenmeme konusunda hassastı. 4 Temmuz 1776’ta ilan edilen Anayasa’nın ilk maddesi konuşma ve yazma özgürlüğüne ayrılırken, ikinci maddesi insanların serbestçe silah taşıma hakkı tanıması, güven duyalan otoritenin bir gün gücünü halkına karşı çevirmesi durumunda vatandaşa güveneceği bir güç veriyordu. Bugün bile değiştirmeye kimsenin cesaret edemediği silah taşıma hakkı, Anayasa’nın ilan edildiği haliyle korunuyor.

Amerikan rüyasını gerçekleştirmek üzere yola çıkan pek çok kişi benzer şartlarda yarışa başlar. Çalışarak maddi refaha ulaşmak herkes için geçerli bir kuraldır. İnsanlara devlet tarafından tanınmış her hangi bir ayrıcalık olmaması, insanların başarmak için kendi emeklerini kullanma zorunluluğu Amerika’nın gelişmesinde önemli bir etkendir. Baba parası ile geçinenlere, çalışmadan para harcayanlara Amerikan toplumunda pek iyi gözle bakılmaz. Bugün ABD’de zengin olarak doğan ve kuşaklardan beri zengin bir hayat yaşayan, “old money” (eski para) sahibi 400’e yakın aile (The Four Hundred) olduğu tahmin ediliyor. Kökenleri Amerika’ya ilk yerleşen Holandalı ve İngiliz ailelere dayanan bu aileler, ülkedeki üniversitelerin, fonların, bankaların, büyük endüstri kuruluşlarının kurucuları olarak biliniyor. 

“BUSINESS” ve “HARD WORK”
Bugün Amerikalılar’ın günlük dilde sıklıkla kullandıkları terimlerden ön plana çıkanları “business” (iş) ve “hard work”tur (çok çalışmak). Amerika’nın eski başkanlarından Calvin Coolidge’ın söylediği “The business of America is business” sözü bugün de geçerliliğini koruyan gerçeklerden biridir. Şirketler Amerika’da devlet kurumlardan ve organizasyonlardan daha fazla prestije sahiptir.
Amerikalılar’ın yeni tanıştıkları birine isminden sonra sordukları ilk soru genelde ne iş yaptığıdır. Amerika’da çalışmak çocukluktan emeklilik devresine kadar süren bir dönemdir. Emeklilerin kendilerini verimsiz ve işe yaramaz hissetmeleri, bu ömür boyu çalışma temposundan yoksun kalmaktan kaynaklanır. Bu yüzdendir ki Amerika’da yaşlılara doğu kültüründe olduğu gibi saygı duyulmaz.

MATERYALİSTİZ AMA ALLAH’A DA İNANIRIZ
Materyalist olmak Amerikalılar’a göre kötü bir şey değildir ve insanların dünyada sahip olmak istedikleri maddi değerlere ulaşmanın sırrı çok çalışmaktan geçer. Eğer çok çalışıyorsanız haliyle karşılığını almalısınız. Amerikalılar maddi mutluluğa olduğu kadar maneviyata da önem verdiklerine inanmaktadırlar. Yapılan araştırmalarda nüfusun yüzde 93’lük kısmı Allah’a inandıklarını belirtmektedir. Amerikan Rüyası’nı ancak ve ancak çok çalışmakla elde edilebileceklerine inanan Amerikalılar’a göre, işkolik olmak, işe sadık olmak maddi mutluluğu yakalamanın sırrıdır.

İş hayatı kıyasıya yarışın, devlet kurumları ise monopolün merkezi olarak görülür. Politakıcılar insanlar tarafından görevlere taşınırken, iş adamları kendi başarıları ile ön plana çıkarlar. Bu yüzdendir ki Amerika’da iş adamları, özellikle de vergisini ödeyen iş adamları çok saygındır.

ABD kuruluş yıllarında belirlenen prensipler doğrultusunda gelişmesini sürdürmüş, başkanlar, yöneticiler değişse de sistem sağlam temellere oturtulduğu için gelişim kesintisiz sürmüştür. Tarihin belirli dönemlerinde yaşadığı soykırım, ırkçılık, kölelik, ayrımcılık gibi sorunları da yine kuruluş yıllarında belirlenen Anayasa kuralları çerçevesinde çözmüştür. 

Kaynak: Maryanne Kearny Datesman, Joann Crandall ve Edward N. Kearny’nin kaleme aldığı The American Ways An Introction to American Culture adlı kitaptan yararlanılmıştır.

Facebook

Youtube