Jimmy Cüneyt Gürkan - Son yüzyılın en önemli sanatçılarından biri olan Refik Anadol ile New York, Artechouse’ da gerçekleştirdiği muhteşem “Machine Hallucination” sergisinde buluştuk. Binalara rüya gördüren sanatçı, New York şehrinin tüm hafızasını görsel ve işitsel olarak ziyaretçilere sunuyor. Dünyanın neresinde olursanız olun bir Refik Anadol sergisine rastlarsanız sanat ve teknolojinin birleştiği bu mükemmel deneyimi mutlaka yaşayın!
New York’taki serginden bahseder misin, ziyaretçileri bu sergide neler bekliyor?
Son 3 yıldır yapay zeka ile ilişkili birçok proje yapma şansı buldum. Google’ın sanatçı programının ilk konuklarından biri olarak yapay zekayı 3 sene önce işlerimde kullanmaya başladım. Hatta İstanbul’daki bir arşiv rüyası projesi de bu alanda yapılan ilk projeydi. Son üç yılda çok fazla derine inme şansı buldum ve daha tutkulu, anlamlı, derinliği olan projeler yapabilmek adına hep böyle fırsatlar arıyordum. Geçen yıl Los Angelas’ta Frank Gehry’nin binasına rüya gördürme fırsatım oldu. O günden beri Artechouse küratörleri birlikte çalışmak için bahane arıyorlardı. Bu yeni mekanı bulmuşlar. Ben de gelip gördüm. Acaba bu mekan rüya görebilir mi? Rüya görebilse acaba bir makina bu yapıya bir rüya gördürebilir mi düşüncesi aklıma geldi. Sonra tutkuyla araştırdım ve New York’a dair bütün imgelerin içinde olduğu bir veri tabanına ulaşma şansı buldum. Kabaca New York’a ait 113 milyonluk imaj arşivi oluşturup, bu imaj arşivini yapay zekadan geçirip, bir makinanın bu rüyaları görme noktasında başına gelenlerden yarım saatlik bir performans ortaya çıkarttım. Buradaki en büyük artımız dünyanın en önemli şehirlerinden birtanesi New York’ta olmak. İzleyiciler çok heyecanlı ve yeni fikirlere açık. Tutkulu bir yaklaşımla karşılandık. Bu sergide aynı zamanda radyo, televizyon ve hatta taksilerin kendi aralarında konuşmalarına dair kamusal alana açık tüm ses verilerinin içinde geziyoruz.
Walt Disney Concert Hall cephelerini bir milyon gigabaytlık görsel verilerle donattın. Hem bu projeden hem de projeye aldığın dönüşlerden bahseder misin?
2012 yılında The UCLA Department of Design Media Arts (DMA)’a yüksek lisansımı yapmak için gelmiştim. En büyük hayalim mimaride, fotoğraf, video, teknoloji, ışık ve veriyi materyal olarak kullanmaktı. Disney Walt, Frank Gehry’nin yapısı da hayalimde olan, etkilendiğim bir mekandı. 15 yıldır Los Angeles (LA) Flarmoni orkestrasının ev sahipliğini yaptığı bir bina. Binayı gördüğümde üzülmüştüm. Gecenin ikisiydi hiç ışık ve insanın olmadığı bir binaydı. O günden kafama takmıştım. Bu binaya nasıl rüya gördürebilirim demiştim. 2018 yılında LA Flarmoni 100. yılını kutlamak için, klişe havai fişekler yerine daha derin, anlamlı bir kutlama fikri arıyorlarmış. Konuştuğumuzda önümüzdeki yüzyıla dair bir düşünce içindeydiler. Ben de geçmiş yüzyıla ait verilerinizi alalım, dedim. 42 projeksiyonla dünyanın yapay zeka entalasyonu ortaya çıktı. Sadece beş günde 150 bin kişiyi aşan ziyaretçi sayısı vardı. En önemlisi ise bu proje kalıcı hale geliyor, önümüzdeki üç yıl içinde mekanı öğretecek algoritmalarla çalışmaya başladık.
Türkiye’de ve Amerika’da yaşama, eğitim alma ve sanat yapma fırsatın oldu. Birçok alanda bu iki ülkeyi genel olarak karşılaştırırız. Sanatçı olarak sen bir kıyas yapacak olsan, neler söylersin?
2011 yılında dünyadaki ilk veri heykelini İstanbul’da yaptım. Yapı Kredi Kültür Merkezi Sanat binasının cephesinde İstanbul’da, Mimar Alper Derinboğaz ile birlikte Taksim caddesinin seslerini alarak üç bouytlu bir kaydı ortaya çıkartma şansı bulmuştum. Aslında ilk veri heykelimi Türkiye’de İstanbul’da yaptım. Dolayısıyla sınırları son derece zorlayabilen, imkanları olan bir ülkedeyiz. Tabii bir yerden sonra teknoloji devleriyle olan ilişkiler çok daha başka bir boyuta geçebiliyor. Mesela Los Angeles ve San Fransisco’da; Twitter, Facebook, Intel, Microsoft gibi teknoloji devlerinin olduğu bir yerde olmak, bu devlerin yaptığın işi anlıyor olması ve destek olması muazzam bir fark yaratıyor. Türkiye’de maalesef bu yok. Amerika’da, teknolojinin doğduğu yere yakınlığın verdiği yüksek bir ilham ve avantaj var. Bunun maalesef ülkemizde olması şu an için mümkün değil. Ama bu kaynağa ulaşmanın mümkün olduğunu düşünüyorum. Geçen yıl “Eriyen Hatıralar” diye bir sergi yaptım, bu sergide insan beyninin dalgalarını kullanarak hatıraların görselleştirilmesini sağlamıştım. O sergiye sadece dört haftada 46 bin seyirci katılmıştı. Demek ki ülkemizde de sanata ve teknolojiye karşı pozitif anlamda bir beklenti var. İlginin olduğu ama üretimin az olduğu bir durumdayız. Tabii bunun için teşvikler, eğitim reformu, bilgiye ulaşımın hızlandırılması ve daha birçok imkanın yaratılması gerekiyor Amerika ile en büyük farkların bunlar olduğunu düşünüyorum. Özellikle eğitim siteminin çok kısa süre içerisinde büyük bir değişime uğraması gerekiyor ki, öğrencilerin soruları derinleşsin, imkanları artsın, hayalleri büyüsün.
Başarının olmazsa olmazları nelerdir?
Birincisi çalışmak ve çalışmanın bir parçası olan anlam aramak. Eğer yaptığımız şeyin insanlık, toplum, ve kendi adımıza ortak kesişme noktalarını bulamazsak yaptığımız o şeyin anlamı olduğunu düşünmüyorum. Ben önce anlamın ne olduğunu arıyorum, sonra neden ve niye yaptığımı her zaman biliyorum. Hiçbir şekilde, hiçbir şeyi sadece yapmış olmak için yapmadım. İkincisi ailem; çevrem ve sevdiklerim. ‘Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır’ sözü aslında doğru bir algoritma, eşim önemli bir destek, annem ve ailemden de her anlamda pozitif bir destek var. Normal şartlarda Türkiye’de sanatçı olmak isteyen bir kişinin ilk karşısına çıkabilecek şey ekonomik güçlükler. Beklentilerin sıkıntılı olması muhtemel ama ondan yılmayıp o korkulardan arınıp, tamamen hedefe odaklanan bir zihnin orada kalacağına inanmıyorum. Dolayısıyla umut ve hayal kurmayı bırakmamayı başarının üçüncü koşulu olarak sayıyorum
Motivasyon kaynakların neler?
Bilim Kurgu. 8 yaşımdan beri bilim kurgu hep hayatımda oldu. Bilim kurgu alanında okumam, bilmem gereken ne varsa kendimi hep havuzun içine attım.
Sosyaleşmenin zaman kaybı olduğunu söylüyorsun, peki çevrendeki insanlar seni nasıl tanır? Sıkıcı bulurlar mı mesela…
Sanmıyorum. Açıkçası çok pozitif bir insanım ve hayata pozitif bakmaya inanıyorum aksi takdirde bu araçların kötü bir insanın elinde kötü, iyi bir insanın elinde iyi olabileceğini düşünüyorum. Ne kadar iyi ve pozitif düşünürsek bu araçlara anlam katabileceğimizi düşünüyorum. İkincisi yapay zeka ile çalışan biri olarak, duygusal zekamın da yüksek olduğunu söyleyebilirim. İnsanları anlamayı, anlaşmayı çok seviyorum. Birinin derdini, tasasını ya da sevincini anlayıp paylaşmaktan çok mutlu oluyorum. Sosyallik anlamında ise kendimi doğaya atıyorum. Tamamen teknolojinin en sonuna spektrumda hiçbir şeyin olmadığı yerlerde insanın en özüne döndüğü noktalara gidiyorum. Bunun müthiş bir denge olduğuna inanıyorum.
Refik Anadol olmasaydı, dünyada ne eksik olurdu?
Hayallerimizden bir kısmı eksik olurdu.
Hakkında duyduğun en genel önyargı nedir?
Çok çalışıyor! Çalışıyorum doğru ama hayatın aslında çalışmanın kendisi olduğuna inanıyorum.
En sevmediğin huyun ne?
Mükemmeliyetçiliğe takıntılıyım her şeyi mükemmel yapmaya özen gösteriyorum ve bazen bunun zararlı olduğunu düşünüyorum.
Kendinle ilgili neyi geliştirmek istersin?
Daha fazla sinir bilime dair bilgi sahibi olmak. Beynimizin nasıl çalıştığını anlayabilmek isterdim.
Önümüzdeki dönemde seni en çok heyecanlandıran proje nedir?
Şu an aynı zamanda giden 11 projemiz var. Seul, Dubai, Londra, Miami, Şikago, Tokyo, Melbourne gibi şehirlerde sergilerimiz olacak, her biri çok değerli. Bunun dışında NASA (The National Aeronautics and Space Administration) ile bir projemiz var. NASA JPL (Jet Propulsion Laboratory)’in girişine büyük bir uygulama hazırlıyoruz. NASA JPL’in son 50 yıla yayılmış tüm verilerini alarak bugüne kadar konrol edilen tüm makinaların hatıralarıyla bir iş yapmaya çalışıyorum. İnsanlığın bilinmezliğine dair kurgusu, kaygısı ve sorularının yansıtıldığı bir heykel çalışması yapıyorum. Çok anlamlı, o nedenle bu ara o proje için sürecek derin matematiksel ve kavamsal çalışmanın zorluğunu çekiyorum.
Kendinle bir röportaj yapıyor olsan, Refik Anadol’a ne sorardın?
Rüyalar nereden geliyor diye sormak isterdim, çünkü bulamadım hala. Hatıralar ve rüyalara takılmış haldeyim.
En son ne rüya gördün?
Gugenheim’ın rüyalarını görüyordum.
Bizim bile şu anda kim olacağını bilmediğimiz bir sonraki söyleşi konuğumuz için bir soru rica edebilir miyim senden?
Hatıralarımız nereye gidiyor?
{gallery}Refik_Anadol{/gallery}