Kaçış Mümkün Mü ?

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive
 

Kaçış mümkün mü? Büyük şehirlerde yaşayan herkesin ortak hayalidir, günün birinde sakin bir şehirde veya kasabada hatta köyde bir ev satın alıp oraya yerleşmek ve ailesiyle birlikte teknolojiden uzak, huzurlu bir hayat sürmek! Hemen hemen herkes şehrin kalabalığından ve hareketliliğinden şikayet eder. Sanki kendilerinin, o kalabalığın oluşmasında hiçbir katkıları yokmuş gibi sabah ve akşam trafiğinden rahatsız olurlar. Çok insan işini sevmez, yalnızca para kazanabilmek için çalışır ve şehrin boğucu, yorucu hayatına katlanmak zorunda kalır. Yalnızca geçim sıkıntısı dolayısıyla büyük şehirlere göç edenler değil, hayatı boyunca büyük şehirde yaşamış insanlar da sakin bir hayatın hayalini kuruyor.

Özellikle son yıllarda İstanbul, Londra, New York, Paris gibi şehirlerin sokaklarında yaya trafiğine bile neden olacak kadar yoğun olan nüfus, insanları canından bezdirse de maddi durumu yeterince iyi olanlar dahi şehir ortamından kaçmıyor, ya da kaçamıyor.

 

 

Peki neden? Büyük şehirlerde yaşayan herkesin mutlaka bu soruya verecekleri bir cevap vardır. Kimse sevmese dahi iyi kazandığı bir işten ayrılmak istemez, çocukları iyi bir okulda eğitim gören bir aile şehri bırakıp gitmek istemez. Bunlar gibi birçok cevap daha bulmak mümkündür elbette! Ancak burada yıllar boyunca oluşmuş ve alt etmenin imkansız olduğu sistemin gücünün de ne kadar önemli bir faktör olduğunu unutmamak gerekiyor. İnsan her ortama adapte olmaya çok müsait bir canlıdır. Aynı zamanda insan, alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçmez. İşte bu iki gerçek her ne kadar sürekli şikayet etsek de bizlerin büyük şehir ortamından uzaklaşamamıza neden oluyor. Büyük şehirlerde, neredeyse yapılan her işte korkunç bir rekabet ortamı var olduğundan bizler her ne kadar çalışma koşullarından ve aldığımız maaştan memnun olmasak da, en ufak bir hatamızda sırada bekleyen insanlara pozisyonumuzu kaptıracağımızı çok iyi biliyoruz. O yüzden de bize dayatılan her türlü kuralı kabul etmek zorunda kalıyoruz. Yaşamak istiyorsak sisteme ayak uydurmalıyız. Bundan dolayı da bırakın tamamen şehirden uzaklaşmayı, tatile gittiğimizde bile aklımız işte kalıyor. Kafamızın yüzde yüz rahat olduğu zamanlar pek var olmuyor.

 

Hepimizin nasıl sistemin köleleri olduğuna dair çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Yaptığı işin yoğunluğundan dolayı eşinden ayrılmak zorunda kalan yatırım bankacısı bir tanıdığım, bir gün yaptığı işe lanet edip istifasını bastı. Her şeyi bıraktı ve ailesinin yaşadığı küçük şehre dönmeye karar verdi. Hayatı boyunca yeterince para kazanmıştı, artık ailesinin işine yardımcı olacaktı. İlk iş Blackberry’sinden kurtuldu, daha sonra takım elbiselerini bir hayır kurumuna bağışladı. Huzurluydu ve bir daha asla büyük şehre dönmeyecekti. Sonra ne mi oldu? Yalnızca altı ay sonra yeniden büyük bir şehirde yatırım bankacısıydı. Üzerinde takım elbisesi, elinde Blackberry’si ile... Zehri almıştı çünkü artık bir kere, dönüş çok zordu. Sistem uyuşturucu gibi! Nasıl hayatında kumar oynamamış adam Las Vegas’a gidip en büyük kumarbaz kesiliyorsa, şehrin inanılmaz hızlı akan hayatına alışan insan da o ortama anında adapte oluyor ve bunun geriye dönüşü çok oluyor. Sistem çok sinsi. Kimse bize burada kal diye yalvarmıyor aynı Vegas’ın bize “kumar oyna” diye yalvarmadığı gibi... Sevmesek de bağımlısı olduk biz bu hayatın. Sabahın köründe uyanıyoruz, duşumuzu alıp, iş kıyafetlerimizi giyiyoruz, kahvemizi içip kendimizi nefret ettiğimiz ofisimizde buluyoruz. Kimse bize bunu yapmamız için yalvarmadığı halde... Kapıyı görüyoruz, birkaç adım atıp o kapıdan çıkabileceğimizi de biliyoruz aslında ama kaçamıyoruz. Maddi durum, çocuklarımızın okulu hikaye... Her şeye sahip olsak da kaçamıyoruz. Bağımlısı olmuşuz biz bu hayatın. Farkında olsak da olmasak da!

Cem Arıdağ / New York

Fotoğraf (New York) : Ertan Turhan, 2010

Facebook

Youtube