LOKAL

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, San Francisco’ya yaptığı ziyaretin ardından Stanford Üniversitesi’nde ’Liderlik’ konulu bir konferans verdi. Gül konuşmasında çocukken yaşadığı bir başarısızlığı anlatarak "Eğer o gün orada başarılı olmasaydım bugün muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olmamış olurdum!" dedi.


 


ABD’de temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, San Francisco’ya geçti. Gül’ü, ABD eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile Stanford Üniversitesi Rektörü John Etchemendy karşıladı. Rektörle bir görüşme yapan Gül, daha sonra ’Liderlik’ konulu bir konferans verdi. ’Reform, Bağlılık ve Yeniliklerle Değişime Öncülük Etmek: Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Liderlik Üzerine Görüşleri’ başlıklı konuşmada Gül, öncelikle Stanford Üniversitesi’nin önemine değinerek şunları söyledi:

"Burada, tarihi ve son derece güzel olan bu kampüste bulunmaktan şeref duyuyorum. Gerçekten de geçmiş 120 yıl boyunca Stanford’un adı her zaman yenilik ve kalite sıfatlarıyla birlikte anılmıştır. Bu üniversite birçok alanda küresel liderliğin bir sembolü olmuştur. Burada yürütülen öncü bilimsel araştırmalar, mikroçiplerden internete kadar birçok teknolojik buluşun gelişimine katkıda bulunmuştur. Sizler tabi benden daha iyi bilirsiniz ki bu buluşlar hayatlarımızı ciddi anlamda değiştirmişlerdir. Google, Yahoo, Cisco Systems ve Hewlett Packard gibi birçok öncü küresel teknoloji firmasının kuruluşunun burada, Stanford’da başlayan fikirler ve araştırmalar ile gerçekleştirildiğini bilmek, eminim Stanford için çok büyük bir gurur kaynağıdır.

"KADER BİZİ YAPIMIZ NE OLURSA OLSUN BAŞKA TÜRLÜ İŞLEYEBİLİR"

Sonuç itibariyle bu üniversite ’constructive destruction’ beşiği ve ’küreselleşmenin katalizörü’ olmuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin uzun süredir yenilikler, bilim ve teknolojide küresel bir lider olmasının ve olmaya da devam edeceğinin en büyük sebeplerinden biri muhtemelen budur. Stanford hiçbir zaman daha iyisine doğru olan arayışına ara vermemiştir. Kendisi değişiklikleri şekillendirdiği kadar aynı zamanda da değişen dünyaya adapte olmayı her zaman bilmiştir. Bu sebepledir ki, yapıcı dünya çapında değişikliklere öncülük eden ve değişiklikleri oluşturan liderleri besleyen bu kurumda konuşma yapmak çok büyük gurur kaynağıdır."

Gül, Kayseri’de başlayan yaşamından Cumhurbaşkanı oluşuna uzanan süreçten örnek verdiği konuşmasında bir de anısını anlattı:"Bugün kendi deneyimlerimi sizinle paylaşarak liderlik konusunda sizlere konuşma yapmam rica edildi benden. İşletme mezunları veya fakülte üyeleri olarak, sizlerin, lider olmanın gerektirdiği özelliklere aşina olduğunuzdan eminim. Fakat şunu söylemeliyim ki; biz şu anda her kimsek bunlar bizim hayatımız boyunca yaptığımız seçimlerin bir sonucudur; şu ana kadar yaşadığımız başarısızlıklar, elimize geçen fırsatlar, doğuştan edindiğimiz yetenekler ve hayat yolculuğumuzda geliştirdiğimiz beceriler. Fakat bazen kader bizim yapımız ne olursa olsun başka türlü işleyebilir.

Örneğin, ben Julius Caesar’ın adıyla anılan bir şehirde doğdum. Kayseri’de, 29 Ekim’de. 29 Ekim Türkiye’de Cumhuriyet Bayramı olarak anılmaktadır ve biz bu günde Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluş yıldönümünü kutlarız. Yani bir bakıma Amerika için 4 Temmuz ne ise, bizim için 29 Ekim de odur.

Kayseri girişimcileri ile ünlü bir şehirdir. Bu anlamda, Kayseri’nin Türk girişimciliğinin ana merkezi olduğu söylenebilir. Yani kendi memleketimde, ailelerin en zeki ve yetenekli çocuklarını kendi işletmelerinde çalışmak üzere eğitmesi çok köklü bir gelenektir. Bir çocuk ilkokulu bitirdiğinde ailelerin o çocuğu ortaokul ve liseye göndermeden önce çocuğun yeteneklerini test etmeleri, Kayseri’de çok eskiden beri yapılan bir uygulamadır. Genellikle de çocuğu bir arkadaşlarının işyeri veya dükkanına birkaç gün gönderip, çocuğun nasıl davrandığına bakarlar: Yani o işyerinde aktif midir, zeki midir, utangaç mıdır, kendine güvensiz midir?

"YÜKSEK SESLE BAĞIRAMAYACAK KADAR UTANGAÇTIM"

Eğer çocuk kabiliyetli görünüyorsa, aile genellikle çocuğun hemen hayatına atılmasını sağlar. Çocuk pazarlamada başarılı değilse, onun eğitime devam etmesini sağlarlar. Bana da böyle bir test uygulandığını hatırlıyorum! O senelerde dedemin dükkanı çok kalabalıktı ve hatta sokakta bile insanlar vardı. Orada bana verilen görev buz dolu kovaların içinden şişe içinde soda satmamdı. Bir gün amcam benim satış kabiliyetimi incelemek üzere dedemin dükkanına geldi. Bir şişe soda aldı ve yüksek sesle bağırdı ’Buz gibi soda! Buz gibi Soda! 32 dişine keman çaldırır!’ Bu bir deyişti. O dönemlerde bu tür bir deyiş etkili bir pazarlama stratejisiydi!"

Güçlü sesiyle dükkanın etrafındaki insanların dikkatini amcam üzerine topladı ve o anda bir sürü soda sattı. Sonra beni de aynı bu şekilde satış yapmaya zorladı. Ama ben onun kadar yüksek sesle bağıramayacak kadar utangaçtım ve kovanın içinden sodaları satma konusunda başarısız oldum. Ve tabi ki bu da benim orada çalışmamın sonu oldu! Eğer o gün orada başarılı olmasaydım bugün muhtemelen Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olmamış olurdum! Eğer soda satmakta başarılı olsaydım, tabi şu anda daha zengin olurdum- tıpkı Kayserili işadamı olan hemşerilerim gibi. Yani, liderlik bazen başarısızlık sonucunda da elde edilebilir. Hatta hayatımızdaki başarısızlıklarımız önemlidir çünkü bu başarısızlıklar bizim zor ama tutarlı seçimler yapmamıza neden olurlar. Başarısızlıklarımızdan ders alırız ve çabalarımızın karşılığını almak için daha çok çalışırız.

Kendi adıma, daha iyi bir yaşantıya sahip olmak için eğitimin önemli bir etken olduğunu anladığımdan, o dönemden sonra okulda daha çok çalışmaya başladığımı söyleyebilirim."

İyi liderlerin doğuştan bazı özelliklere sahip olması gerektiğini söyleyen Gül, şöyle devam etti: "Fakat çoğu zaman, liderliğin doğanın bir lütuf değil beslenen bir olgu olduğunu düşünüyorum. Etkili liderler öğrenmeyi, değişmeyi ve ufuklarını genişletmeyi sevmeliler. Eğer bir şey öğrenmiyorsanız, olgunlaşmıyorsanız, değişmiyor, büyümüyorsanız o zaman insanların size inanmasını ve sizi takip etmesini bekleyemezsiniz. Hayatımda, her zaman öğrenmek, değişmek ve yenilikler için bir yer olduğunu düşündüm. Suudi İslam dünyasının potansiyeli ve sosyo-ekonomik problemlerine aşina olduğum Arabistan, Cidde’de sekiz yıl süresince İslam Kalkınma Bankası’nda çalıştığım zaman zarfında şahsen çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Bu deneyim benim siyasi kariyerim ve vizyonum üzerinde çok büyük etkiye sahiptir. Sonrasında, beklenmedik bir şekilde ve bir ölçüde de tereddüt ederek, memleketim olan Kayseri’de 1991 yılında milletvekilliği için aday olmam konusunda ikna edildiğimde kendimi siyasetin içerisinde buldum.

"DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK İSTİYORSAN KENDİNLE BAŞLA"

Milletvekili olarak, neredeyse on yıla yakın bir süre Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde hizmet verdim. Bu deneyim sayesinde, demokrasi, insan hakları ve hukuk kaideleri olarak evrensel normlar olarak kabul edilen demokratik siyaset ve Avrupa değerlerinin temel prensiplerini öğrendim ve özümsedim. Yine bu deneyimim de, bu günkü siyasi zihniyetim ve vizyonum üzerinde büyük bir etken olmuştur."

"Dünyayı değiştirmek istiyorsan kendinden başla" deyişini hatırlatan Gül, "Eşi görülmemiş değişim hızı günümüzün karar vericileri için bir unsurun olmazsa olmaz bir öncelik olduğunu ortaya koymaktadır: Bu unsur da bu dinamik küresel sisteme ayak uydurabilme kabiliyetidir. Günümüzde, siyasi liderler olarak, küresel alt kollara sahip sonsuz karmaşık zorluklarla karşı karşıyayız. Küresel düzenin günümüzdeki değişken dinamikleri karşısında liderlerin rolü de eşit derecede ve özel önem kazanmıştır. Gerçekten de, bizim bu meçhul sularda yol almamız yalnızca güçlü ve öngörülü liderlik sayesinde gerçekleştirilebilir. Diğer bir deyişle bu dönem de, liderlere ihtiyaç duyulan bir dönemdir. Gerçekleşen dönüşümleri anlayabilecek ve hızla değişen ortama adapte olabilecek liderlere ihtiyaç duyulmaktadır. Liderler aynı zamanda tahayyül ve ilhamla dolu hedeflere sahip olmalı ve bu hedefe ulaşmak için yönlerini çizmeli ve yola çıkmalıdırlar. Bunun için de o kişilerin hayal gücüne ve geniş bir vizyona sahip olması gerekmektedir. Ne de olsa liderlik vizyon sahibi olmakla ilgilidir. Bir lider vizyon oluşturmalı; görüşlerini ifade etmeli, başarıya ulaşana ve onu elde edene kadar vizyonunu takip etmelidir. Daha da önemlisi bir lider kendi vizyonuna başkalarını da ortak edebilmeli, kendi vizyonunu başkalarının desteklemesini sağlamalıdır" diye konuştu.

"Bir lider her zaman en kolay ve en çok kullanılmış olan yolu seçmemelidir. Lider, yeni bir yöne gitmeye hazır olmalı ve ardından yürünecek yeni bir yol oluşturabilmelidir" diyen Gül, "George Bernard Shaw her zamanki yalın tarzıyla iyi bir liderin nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamaktadır: ’Sizler bir şeyler görüyor ve ’neden ?’ diye soruyorsunuz, bense hayaller kuruyor ve ’Neden olmasın?’ diyorum.’ Daha çok hayali ve daha az k?busu olan liderlere sahip bir dünyanın daha iyi durumda olacağı kesindir. Kabul edilmelidir ki, k?buslar içerisinde olan bu ülke, diğer etkenlerin yanı sıra, bir bakıma Martin Luther King’in hayalleri sayesinde günümüzdeki Amerika haline gelmiştir" dedi.

Bir liderin kendisini takip eden insanlarıyla tam olarak uyum içerisinde olması ve bu insanların beklentilerine cevap verebilmesi gerektiğini söyleyen Gül konuşmasına şöyle devam etti:

"Şu bir gerçektir ki, şu anda insanlık tarihinde ilk defa ulusların yarısından çoğu demokratik hükümetler tarafından yönetilmektedir. Dolayısıyla, günümüzde evrensel olarak kabul edilen bir nosyon da şudur ki; siyasi liderliğin geçerli olmasının tek koşulu insanlar tarafından liderin seçilmesidir. Ve artık her gün her yerde insanların karar verme aşamasında gittikçe artarak işin içine girmeye çalıştığını görüyoruz. Bunu Mısır’da Tahrir meydanında ve New York’ta Wall Street gösterilerinde de gördük. Bu dönem, toplumdaki insanların güçlendiği bir dönemdir. Tabi ki bu gelişme demokrasi için iyi bir şeydir ve hatta doğal seyir öngörüldüğünde bu gelişme önlenemez bir gelişmedir. Fakat burada bir paradoksla karşı karşıyayız. Gittikçe artan toplum baskısı altında, bazen liderler ortak fayda sağlayacak olan, her zaman popüler olmayabilen, cesur kararlar vermek konusunda tereddütlü davranabilirler. Bu problem, özellikle ekonomik sorunlar ve köklü siyasi çatışmalar ortamında geçerlidir. Avrupa’daki şu anda yaşanan durumlar, ileri görüşe sahip olmayan liderliğin nasıl milyonların hayatını etkileyebileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Öncelikle, Avrupa’daki liderler ufukta görünen ekonomik sorunları görmeyi başaramadılar ve bu sorunları ele almak konusunda da cesur adımlar atamadılar. İyi liderlik ’hava güneşliyken, çatının onarılmasını’ gerektirmektedir. Haliyle, Avrupa liderlerinin gerekli kararları verme konusundaki kısıtlamaları şu anda karşılaştıkları finansal felaketleri meydana getirmiştir diyebiliriz.

"AVRUPA'DA İÇE DÖNÜK OLMA EĞİLİMLERİ GÖRÜLMEKTE"

Ve şimdi, ciddi bir krizle karşı karşıya kaldıklarında Avrupa içerisinde daha içe dönük olmak ve radikal siyasi gruplara boyun eğmek gibi gittikçe artan eğilimler görülmektedir. Hakikaten de son aylarda birbiri ardına aşırı sağcı partilerin seçildiğini ve güç kazandığını görüyoruz. Ve daha da kötüsü, bunların ideolojileri ve görüşleri gittikçe artan bir şekilde popülerlik kazanmaktadır. Bu kesinlikle iyi bir liderlik örneği değildir, ancak ucuz siyasetin en kötü örneklerinden biri olabilir."

Ortadoğu’daki başarısız liderlik örneklerinden de bahseden Gül, "Trajik bir şekilde başarısız liderlik örneğini gördüğümüz diğer bir bölge ise Orta Doğudur. Burada liderler çok uzun zamandır kendi insanları ile irtibatlarını yitirmiş haldelerdi. Gerçekten de Tunus, Libya, Mısır, Yemen, ve Suriye gibi ülkelerin liderleri, burada bu üniversitede geliştirilen ve Silikon vadisinde ortaya konulan yeniliklerin yönlendirdiği büyüyen küresel güçleri hiçbir şekilde görememişlerdir. Sosyal medya ve iletişim alanındaki yenilikler, dünyanın her yerinde nelerin olduğunu herkesin görmesini ve kendi ülkeleriyle kıyaslama yapmasını sağlamaktadır. Hatta bu belki de Stanford’un sağladığı en büyük katkılardan biridir: Özgürlüklerin, demokrasinin ve dünyadaki gelişmelerin dönüşümünü sağlamak. Sizin yenilikleriniz sayesinde, hiçbir rejim kendi insanlarını demir perdeler arkasında yönetme lüksüne sahip değildir. Bu diktatörler orduları ve istihbaratları güçlü olduğu müddetçe iktidarda kalmaya devam edeceklerini sandılar. Vatandaşlarının isyanları başladığında bile, herhalde diktatörlerin evrensel kılavuzunu takip ederek bu liderler insanları sadece güç kullanarak sindirmeye çalıştılar" diye konuştu.

İyi bir liderin gerçekleri görmesi gerektiğini ve değişimin dinamiklerine ayak uydurması gerektiğini belirten Gül, "Geçen yıl Ağustos ayında Suriye Devlet Başkanı Esad’a yazdığım mektupta, ona çok açık bir dille sokaklardaki insanların görmemezlikten gelinerek veya üzerlerinde baskı kurularak gitmeyeceklerini ifade ettim. Kendisine artık liderlik göstermesinin ve çok geç olmadan insanlarının meşru beklentilerine cevap verecek şekilde gerekli reformları üstlenerek ’değişime liderlik’ etmesini salık verdim. Ne yazık ki, şu anda neredeyse her gün Suriye’de birçok sayıda insan yaşamını yitirmektedir. Yani kısacası iyi bir lider gerçekleri görmeli ve değişimin dinamiklerine ayak uydurmalıdır" dedi.

Bir liderin ülkesinin veya kurumunun eksiklikleri ile ilgili gerçekçi ve hakkaniyetli değerlendirmeler yapmasının önemine vurgu yapan Gül şöyle konuştu:

"Türkiye’nin cumhurbaşkanı olarak, özgürlükleri yaygınlaştırmak ve demokrasimizin sivil desteklerini güçlendirmek adına hala önümüzde çok uzun bir yol olduğunun farkındayım. Fakat Türkiye’nin spektrumunda, demokratik standartlarımızı daha çok geliştirmek için yaygın bir fikir birliği bulunmaktadır. Bu doğrultuda, tüm politik partiler, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, üniversiteler, beyin takımları, entelektüeller ve hatta sıradan yurttaşların aktif katılımları ile birlikte yeni bir anayasa taslağı çıkarma konusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Anayasa yazımı ile ilgili bu kapsamlı yaklaşım, bana göre olgunlaşan demokrasilerin belkemiğini oluşturan uzlaşma kültürünün, gelişimi için de önemlidir. Türkiye’nin bu büyük politik dönüşümüne paralel olarak, sıkı finansal disiplinlerle, tüm toplumu kapsayan ekonomik reformlar gerçekleştirdik. Bu reformlar çok sertti ve o dönemde hiç de popüler değillerdi. Bu yapısal reformlar sayesinde, Türkiye ekonomisinin esnekliği, büyük dış şoklara karşı arttırılmıştır. Sonuç olarak, Türkiye dünyadaki 16’ncı en büyük ekonomi olmuştur ve gayri safi yurt içi h?sılamız 1 trilyon Amerikan dolarından fazladır."

"Türkiye kendi ulusuna ve diğer uluslara mümkün olan en olumlu liderliği ortaya koymaktan kaçınmayacaktır" diyen Gül konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Kendisini değiştirme konusundaki deneyiminin, geniş bir izleyici kitlesi tarafından takip edildiği dinamik bir ülkenin lideri olarak, ben de davranışlarımla örnek olmam gerektiğine ilişkin mesuliyet hissediyorum.

Bu nedenle, hem kendi yurdumda hem de yurt dışında, daha çoğulcu ve kapsayıcı demokrasiye, daha istikrarlı bir gelişmeye, daha kolektif bir güvenliğe ve daha çok kültürlerarası ve dinler arası toleransa sahip olmak için baskılarımı sürdürmeye devam edeceğim.

Orta büyüklükteki bir Anadolu şehrinden gelen biri olarak, tüm hayatımın, memleketimdeki insanlar için daha iyi bir yaşam ve dünya sağlamaya çalışmakla ve çabalamakla geçtiğini söyleyebilirim. Sadece ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştığım zorlu zamanlarım da oldu. Ama her zaman umutlarımın ve hayallerimin peşinden koştum ve hiç umutsuzluğa kapılmadım. Şu ana kadar konuşmamda içinde bulunduğumuz dönemin, değişim, yenilikler, bağlılık, işbirliği, halkın güçlenmesi ve liderlik dönemi olduğunun altını çizdim. Tüm hayatım boyunca bana kılavuzluk eden kavramlar ve prensipler de tamamen bunlardı. Her daim muhafazakar ve geleneksel değerlerime bağlı kaldım. Yine de kültürel kimliğim ve bahsettiğim muhafazakar değerlerim dünyanın her zaman değişmekte olan gerçeklerine kendimi adapte etmemi engellemedi. Söylevlerimde alçakgönüllü, toleranslı, mütevazi olmaya çalıştım ve yapıcı bir politik dili benimsedim. Çoğu profesyonel, politik ve diplomatik ilişkime sağgörülü, sabırlı, sebatlı ve pragmatik olarak yaklaştım. Ama prensiplerin pragmatik fırsatçılıkla çatıştığı ana konularda, neredeyse her zaman sezgilerim prensiplerden yana olmuştur ve sonuna kadar da prensiplerim için savaşırım. O bakımdan başkanlık için adaylığımı koyduğumda test edildim. Adaylığımı geri çekmem hususunda bana yapılan hakkaniyetsiz ve yapay baskılara rağmen hayalimin peşinden koştum ve prensiplerimden ödün vermedim."

Gül konuşmasının sonunda şu nasihati verdi: "Kişisel deneyimden söz etmişken, size bugün verebileceğim basit ama kuvvetli tek nasihat şudur: Hiçbir zaman sorumluluk almaktan kaçınmayın ve liderlik yapma fırsatını yakaladığınızda liderliğinizi yapın." (Dogan Haber Ajansı)
 

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ABD'nin San Francisco kentindeki temaslarını, Twitter'dan takipçileriyle paylaştı. ABD seyahatinin devam ettiğini, Chicago'daki NATO Zirvesi'nden sonra Silikon Vadisi'nin bulunduğu San Francisco'ya geçtiklerini anlatan Gül, "İlk defa bir Türk Cumhurbaşkanı, Amerika'nın bu bölgesine geliyor. Hayatımızı değiştiren yeni teknolojilerin doğduğu yer burası" dedi.


 


Stanford Üniversitesi Business School'da dün bir konferans verdiğini anımsatan Gül, eski ABD Dışişleri Bakanı ve günümüzde üniversitede profesörlük yapan Condoleezza Rice'ın kendisini karşılaması ve üniversiteyi gezdirmesine ilişkin fotoğraflara da yer verdi.

Stanford Üniversitesi'nin Silikon Vadisi'nin ilk doğuş yeri olduğuna dikkati çeken Gül, HP, Cisco, Google, Yahoo gibi şirketlerin bu üniversiteden çıktığını kaydetti.

Apple ziyaret ettiğini de anlatan Gül, şirketin üst yöneticisi Tim Cook ve diğer yöneticilerin kendilerine geniş bilgi verdiğini belirtti ve burada eşi Hayrünnisa Gül ve oğlu Ahmet Münir ile birlikte çektirdikleri fotoğrafı da paylaştı.

Cumhurbaşkanı Gül'ün Regaip Kandili ile ilgili mesajı ise "Bu vesileyle uzaktan da olsa kandilinizi tebrik ederim" şeklinde oldu. (

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

 

Esra Öziskender - Üniversite’de iken daha çok okey, tavla oynamak için öğrencilerin gittiği bir kahvehane vardı. Orada bir arkadaşımız, okeyde kendisine joker gelsin diye bir şarkı tutturmuştu. Joker’e Yeşil ismini takmıştı ve:
 
-Yeşiiillll, yeşil!!! Yeşiiillll, yeşil!! diye kendi kendine mırıldanırdı!!!! (Yeşili yani jokeri çağırma şarkısı imiş!!)

 

 

Şimdi ben de ne zaman yeşil kartla ilgili bir haber duysam hemen aklıma bu şarkı geliyor ve kendi kendime “Yeşiiillyeşil” diye mırıldanasım geliyorHani böyle gizli bir şarkı ile çağırırsak tüm ihtiyacı olanlara bir anda geliverecekmiş gibi ve de sihirli değneği ile herşeyi bin anda düzeltiverecekmiş gibi.
 
Yeşil kartın profesyonel hayattaki etkisi ile ilgili bir yazı olsun istedim bu yazım. Şimdi diyeceksiniz ki bunun tartışması yapılırtabiki yeşil kartın kariyerimize çok büyük bir etkisi var. Ben de diyorum ki “depends!!!” yani duruma bağlı olarak değişir. Onun için size gerçek hayattan bazı örnekler vereceğim (isimler saklı kalmak şartıyla. Eyalet isimleri de gerçek kahramanlarımızın oturduğu eyaletler değildir, kim oldukları anlaşılmasın diye.)
 
California’da bir Türk çift var. Her ikisi de İTÜ’den mezun mühendisler. Okulda tanışıp evlenmişler, Türkiye’de beş sene hayatında çalıştıktan sonra kendilerine lotary’den yeşil kart (green card) çıkmış ve Amerika’ya göç etmişler. Buraya kadar normal bir hikaye olarak gözüküyor. Ancak işte bütün problemler bundan sonra başlıyor. Türkiye’de her ikisinin de bir işi ve oturdukları güzel bir evi ve geleceğe yönelik hayalleri varken bakın burda neleri var: Küçük bir apartman dairesinde kalıyorlar, ara ara yanlarına ev arkadaşı alıyorlar geçinebilmek için. Tam iki senedir bilfiil arıyorlar ve bulamıyorlar. Buldukları en iyi işler geçici olarak yapabilecekleri alt düzey işler. Artık hayallerini ve umutlarını da kaybetmek üzereler ve bir çıkış yolu arıyorlar.
 
Yeşil kartları olmasına rağmen neden bu kadar zorlanıyorlar bulmakta dersiniz? Herşeyden önemlisi yabancı dil, İngilizceleri çok iyi düzeyde değil, ilerletmeye çalışıyorlar ancak hem geçim derdi hem de arama yoğunluğu içerisinde İngilizce’ye adam akilli fokus olup ilerletmeleri çok uzun zaman alacak. İkincisi mühendis olarak Amerika’da hiç tecrübeleri yok ve Türkiye’de aldıkları eğitim ile burda nasıl çalışabilirler açıkçası ben de bilemiyorum bildiğim tek şey bazı mühendislik alanları için burdan ek ders almalarının gerektiği, çünkü mühendislikmimarlık gibi teknik mesleklerde öğretilenler ve uygulamalar ülkeden ülkeye değişiyor (birkaç başka meslekte olduğu gibi.) Şimdi bir çözüm olarak doktoraya kayıt olmayı düşünüyorlar böylece okulda kalıp kariyer yapma şansları olabilir ancak birçok kişi bu yolu denediği için ve de doktora yaptıktan sonra okulda kalma garantisi olmadığı için o çözüm de pratikte ne kadar işleyecek bilemiyoruz.
 
Ekonomi eğer bu kadar kötü olmasaydı belki şansları daha fazla olabilirdi ama ekonomin bozuk olduğu ve uzun bir süre daha düzelmeyeceği beklenilen böyle bir dönemde yabancı bir ülkeden gelmiş, İngilizcesi çok iyi ve akıcı olmayan, Amerika’da hiç profesyonel tecrübesi ve eğitimi olmayan birinin yeşil kartı dahi olsa kariyer yapması çok zor. Şansının çok yaver gitmesi lazım ki bulunduğu yerde hakikaten onun niteliklerine uygun bir açığı olacak ve de başka kimseyi de bulamıyor olacak bu şirket, belki o zaman ise alınması mümkün olabilir. Kaldıki örneğimizdeki çift beraber aradıklarından her birinin ayrı bir eyalete gidip çalışması da pratikte pek mümkün değil. Aynı lokasyonda aramak zorunda olmaları da ayrı bir engel.
 
Texas’ta bir başka çift; onlar da Türkiye’de üniversiteden mezun olup, avukat olup gelmişler buraya, lotary’den yeşil kart çıkmış. Onlar hiç avukatlık işi aramadılar bile. Çünkü avukatlık yapabilmeleri için kesinlikle ek dersler almaları (hatta belki de yeniden okumaları) gerekiyor. Kanunlar tamamen farklı bildiğiniz gibi. Dolayısıyla direkt olarak bir lokanta açtılar. Şimdi bir bebekleri oldu ve lokantacılıkla geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar, çok süper gitmiyor ama en azından kendilerini geçindiriyorlar. Avukatlık diplomalarını da sandığa kaldırdılar. En azından çocuklarına güzel bir gelecek sağlamak için bu ülkeye geldikleri düşüncesi onları biraz olsun rahatlatıyor.
 
Connecticut’ta bir çift, gene aynı şekilde yeşil kartla gelmişler. Erkek Türkiye’den bilgisayar uzmanı emeklisi, eşi de muhasebe müdür yardımcısı emeklisi. Şimdi ne mi yapıyorlar? Erkek bir fabrikada işçi olarak çalışıyor, bayan da temizliğe gidiyor. Sebep: İngilizceleri yok denecek kadar az. Amerikan sistemini, eğitim sistemini, çalışma ortamını hiç bilmiyorlar ve bu şekilde bir profesyonel hayata atılmaları çok zor. Kendilerini geliştirmeleri lazım ama geçim derdi olduğu için ona da zaman ayıramıyorlar ve bu durum tam sekiz yıldır bu şekilde devam ediyor.
 
Virginia’da bir çift, bayan Türkiye’de pazarlama müdürü imiş, eşi de satış müdürü. Şimdi bayan son dört yıldır çocuk bakıcılığı yapıyor, eşi de taksi şoförlüğü, yeşil kartla gelmişler ve şu anda her ikisi de vatandaş.
 
Doktorları saymıyorum bile çünkü doktorların işi çok zor, eğitimlerinin büyük bir bölümünü burda tekrar almak zorunda oldukları için bir çoğu hiç girişmiyor bile, zaten eğer evli ve çocukları varsa böyle bir “yeniden hayata başlama” şeklinde bir plan çok da uymuyor onların aile düzenlerine.
 
Hep evlilerden örnek verdim, bekarlar içinde de yeşil karta rağmen zorluk çekenler var tabiki ama onların işi biraz daha kolay sanki çünkü en azından sadece kendilerini geçindirmek zorundalar, bir de teorik olarak (pratikte bu herkes için mümkün olmasa da) neredeyse oraya taşınmaları daha kolay. O nedenle onlar daha serbest bir şekilde arıyorlar. Ancak Maine’de oturan bir arkadaş, yeni vatandaşlığını aldı, son üç yıldır araba yıkama atölyesinde işçi olarak çalışıyor, Türkiye’den işletme bölümü mezunu.
 
Bu örnekleri neden verdim? Hep sanılır ki Amerika’da oturma ve çalışma izni olmayanlar profesyonel hayatta çalışamaz, kariyer yapamaz, alt düzey işleri (yani Amerikalıların yapmak istemediği diye tabir ettiğimiz işleri) yapmaya mecbur, diğerlerinin oturma ve çalışma izni varsa hayatlarını düzene koymaları çok kolay. İşte yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi her zaman böyle olmayabiliyor. Yeşil kartı olanla, olmayan aynı işi yapabiliyor.
 
Sonuçta yeşil karta başvurmadan önce iyi bir araştırma yapmak lazım. Çünkü yeşil kart çıktığı zaman, bu fırsatı kaçırmayayım deyip hiç bir araştırma yapmadan, İngilizce bilgisi ilerletilmeden, uygun eğitimler alınmadan buraya göç edilirse hüsrana uğrayabiliyor arkadaşlarımız. Kaldı ki bütün bu araştırmalar ve hazırlıklar yapılsa bile gene de hüsran olabiliyor, özellikle ekonominin iyi olmadığı dönemlerde.
 
Ne olsa yaparım, yeter ki oraya bir kapağı atayım, nasılsa bir şekilde yolunu bulur kariyerime de devam ederim mantığı her zaman, her yerde ve herkes için işlemiyor maalesef ve günler, aylar, yıllar su gibi gelip geçiyor. Çok arkadaşımız var bu şekilde, bir de dönüp bakıyorlar ki on – yirmi yıldır Amerika’dalar ama ideallerindeki işi yapma anlamında bir arpa boyu yol alamamışlar.
 
Şimdi bu demek değildir ki kariyer yapmamak insanları çok mutsuz eder vs. Tabiki kişiye ve ortama göre değişir, tabiki herkes de kariyerini yapmak zorunda değildir, yapabildiğini yaptığı için çok mutlu olan insanlar da var, çok farklı bir alanda kuranlar ve başarılı olanlar var v.b. Ancak yeşil kart profesyonel hayatta faydalı mıdır diyenler için birkaç örnek verdik.
 
Şu da var ki eğer bir kişi Amerika’da zaten sevdiği veya alanına çok yakın bir işte H1B statüsünde yani çalışma izni ile çalışıyorsa ve bu kişi bir şekilde yeşil kart sahibi olursa işte o zaman çok faydalı çünkü artık çalışma vizem yenilenecek mi, kalabilecek miyim, dönmek zorundakalacağım stresi ortadan kalkmış oluyor.
 
Bir de tabiki her halükarda yeşil kart, oturma ve çalışma izni verdiği için her konumda ve şartta bu izne sahip olmayan herkes için bulunmaz bir nimet. Ancak kariyerime Amerika’da da devam edeyim veya Amerika’da yeni bir kariyere başlayayım dediğiniz anda yeşil kartın o gizemli gücü birden yetersiz kalabiliyor. İşte o zaman insanın hakkaten: - Yeşiiiilll, yeşilll!!! diyesi geliyor…
 
Bu konuya bir başka yazıda tekrar devam etmek üzere… Eğer sizler de bana etrafınızdaki veya kendinize ait örnekleri gönderirseniz sevinirim. Gördüğünüz gibi isim vermiyoruz, eyalet isimleri de gerçek örneklerdeki ile aynı değildir. Hepinize bol güneşli günler dilerim!!!
 
Sevgiler,
 
Esra Öziskender, HRLink Consulting, Inc.
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
www.hrlinkconsulting.com

Star InactiveStar InactiveStar InactiveStar InactiveStar Inactive

 

Turk Avenue - 31. Türk Günü Yürüyüşü ve Festivali geçen yıllara oranla daha büyük kalabalık ve çoşkuyla kutlandı. Türkiye'den uzun yıllar aradan sonra ilk kez iki başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ ve Ali Babacan'ın katıldığı yürüyüşte, Dış İşleri Bakan Yardımcısı Naci Koru, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanı Kemal Yurtnaç, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Ali İhsan Ölmez, Genel Kurmay Başkanlığı Mehteran Takımı, Ankara FOMGET Halk Dansları Topluluğu da yürüyüşün bu yıl ki Türkiye'den diğer misafirleriydi

Aralarında Kızıldereki dans topluluğunun da yer aldığı 10'dan fazla bando topluluğu, Kırım, Bulgar, Kazak, Özbek, Azeri gibi diğer Türk soydaşların da katıldığı yürüyüş sonrası toplanılan parka kalabalık sığmadı. Geçen yıldan farklı olarak sahnenin yeri değiştirilerek daha fazla kişiye oturma imkanı sağlanırken, yemek-içecek servisinde gecikme yaşanmaması dikkat çekti. Ayrıca seyyar tuvalet sayısı arttırılarak geçtiğimiz yıllarda yaşanan sıkıntılar tekrarlanmadı

Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu'na bağlı derneklerin yanı sıra farklı organizasyonların katıldığı Türk Günü Yürüyüşü'nde Süper Lig'de oynayan Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor ve Eskişehirspor'un float'ları da yer aldı. Bu yıl şampiyon olan Galatasaray'ın floatı en gösterişli yürüyüş kortejinden biri oldu

Giresunlular Derneği'nin geçtiği sırada protokol tribüne fındık atılması dikkat çekti. Kızıldereli dans ekibinden küçük bir çocuğu Başbakan Bekir Bozdağ protokol tribüne davet edip kucağına aldı. Bu yıl ki Türk Günü Yürüyüşü'nde en göze çarpan özelliklerinden birisi de binlerce kişinin kırmızı-beyaz Türkiye t-shirt'ü giymesi oldu. Fenerbahçe USA tarafından yaptırılan 30 bini aşkın t-shirt yürüyüş öncesi herkese bedava dağıtıldı

Park alanına bu yıl ziyaretçiler sığmazken, Başbakan Yardımcıları Bekir Bozdağ ve Ali Babacan, birlik beraberlik mesajları verdi. Türklerin ABD'de siyasete ilgi göstermesini istediler. Bozdağ, ''Türkiye'de son 10 yılda yeni bir Türkiye oldu. Ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda büyük değişim yaşandı. Amerika'da yaşayan Türkleri biz toplumumuzun önemli bir parçası olarak görüyoruz,'' derken Ali Babacan, ortak nokta Türkiye üzerinde herkesin birleşmesini istedi

Türk Günü Yürüyüşü'nde bu yıl farklı olarak çocuklara yönelik çizgi film kahramanları da maskot kıyafetleri ile alandaydı. New York Başkonsolosu Leven Bilgen'in de ilk Türk Günü Yürüyüş deneyimi olması açısından büyük önem taşıyan etkinlik, organizasyon ve katılım açısından memnuniyet yarattı. Birleşmiş Milletler Daimi Büyükelçisi Ertuğrul Apakan, organizasyonda geçen yıla göre katılımın fazla olduğunu gözlemlediğini, diğer Türk topluluklarının da katılımlarının memnuniyet verici olduğunu dile getirdi

Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Çınar, ''Manhattan'a kırmızı-beyaza boyadık. Daha iyisini yapmak için çalışacağızBu yıl katılımın daha da arttığını memnuniyetle gördük. Gelecek yıl daha büyük süprizler ve daha organize bir etkinlikte bir arada olacağız,'' diye konuştu

Yürüyüşe katılan vatandaşlardan görüşlerini dile getirenler, yürüyüş sonrası toplanılan parkın değiştirilmesi yönünde görüş bildirirken, ''Artık bu parka sığmıyoruz,'' dediler. Geçen yıllardan farklı olarak bu yıl TADF diğer çatı kuruluşları ile birlikte çalışmaya özen gösterdi. Turkish American Cultural Center, Türk Amerikan Dernekleri Asemblesi, Türk Amerikan Ticaret ve Sanayi Odası, Türk Amerikan İş Forumu bizzat başkan seviyesinde davetle hem balo hem de yürüyüşe davet edildi

Facebook

Youtube